Dost Türküsü
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
YÜKSELECEK DEMİREL, Anadolu insanının çoğu özelliklerini kişiliğinde toplamış bir delikanlı. 1945 yılının kurakça bir güzünde Muğla'nın Göktepe bucağında toprak damlı bir evden dünyaya fişek gibi atılıvermiş. Eğitmen bir babanın duyarlı, kolay algılanan duygusal bir oğlu. Göktepe'de İlkokulu, Muğla'da orta ve lise eğitimini tamamlamış. İlk şiir denemelerine Muğla Turgut Reis Lisesinin ikinci sınıfında başlıyor. 1965 yılında lise son sınıfta iken Halkevleri şiir yazma ödülünü alıyor. Çeşitli sanat dergilerinde ve gazetelerde şiir, öykü, deneme ve röportajları yayınlanıyor. 1972 yılında kendisi gibi arayış içinde olan genç şairlerden Oktay Kuşkonmaz ile birlikte İKİ ELİN SESİ adlı kitabı basılıyor. Ama yeterli bulmuyor bu kitaptaki şiirlerini, Çocukluğundan beri içinde birikip coşan, dolup boşalan bir şeyler var yüreğinde, Türkiye gerçeklerinin farkına vardıkça bunların kaynağını ve nedenini daha bir iyi değerlendiriyor,
Orta 2’den askere gittiği 1969 yılına kadar hep ekmek ve okuma kavgasını birlikte sürdürüyor. Girip çıkmadığı boya yok, aşçı yamaklığından garsonluğa, dondurmacılıktan gazeteciliğe kadar. Hep patronların ekmeğine yağ oluyor çalışmaları. 1967 yılında eğitmen baba ölünce altı kardeşle ananın bakımını da yükleniyor, Görünüşte cılız, ama aslında güçlü omuzlarına Güçlü, çünkü ekmek kavgasının şiddeti artıkça bilinçlenmesi de aynı oranda keskinleşmekte.
1968'de kişisel özgürlüğünü paylaşmaya razı oluyor. Artık savaşı omuz omuza sürdüreceği bir eşi var. 1971 yılında askerden dönünce bir yıl gazetecilik yaptıktan sonra bugüne değin Maliye'de memur olarak görevli. Bunun yanı sıra sosyal alandaki çalışmalarını da sürdürmekte. Halk Evleri, Muğla Turizm Derneği, Ankara-Muğla Yüksek Tahsil Derneği... derken 1972'de Fethiye Sanatçılar Derneği'nin oluşturulması... Ne demiştik? Yükselecek, Anadolu insanının nice özelliklerini kişiliğinde toplamış. Tüm duyarlığı, umutları, karamsarlıktan dost eline sımsıkı sarılışı, inançlarına tokat yediği oranda bir sarsılık sonra daha da güçlü doğrulmaları ile... Bir kez bir şeye bağlanmaya görsün kopması kolay değil. Bunu şiirlerindeki tekrarlardan da izlemek mümkün. Bir deyişe, bir sözcüğe gönül verince onu dilinden düşüremez oluyor.
En güzel yanı, hiç yetinmemesi, ürünlerini yeterli bulmaması, Sürekli araştırmalar, kendini yenilemeler içinde. En güzelin, en iyinin, en doğrunun peşinden seğirtip iz sürüyor. Özgeçmişinden aldığı hızla yola çıkınca insanoğlunun varacağı aydınlıklar besbelli. Yolun açık ola, Yüksel dost!
BAŞA DÖN
Ah tanrım! Var olmama küfrediyorum!
Neden yaşıyorum, suçum ne benim?
Neden yürekleri küflü bu kentin
Neden sevenleri yok.? Neden?
Asi yaratmış Tanrı, neylersin anam
Neylersin ölüm pahasına ömrü
gel gayri gül demetle solmuş bahçelerden
Gel gayri ölümü bekle bitmeyen caddelerden
Tutabilmek var ya gecelerin yoksunluğunu
Hani bir derttir, avuçlarımızdaki hırs
İşte biz bu dertlerle yumru yumru Yaşıyoruz,
sanki öldüğümüzden habersiz
Biz varız ya biz;
Hani asırlar öncesinden beklediğimiz kara tutku
Özlem panayırına yırtılmışlığını adayan
Biz varız ya ; Umut besledik, aşk besledik, sevi besledik asırlardır
Asırlardır biz bize tutkunduk öylesine
Öylesine bir aşk ki, deme gitsin
Hani bir güz sabahı vardır ya apaydın,
Biz öylesine tutkunduk işte, sabırsız.
Kara-kara çizgiler vardır bilirsin alnımızda
Biz işte gerçeğe diş bileyen çaresizler
Uzun bir bekleyiş, aradığımız mutluluk
Sere-serpeyiz, delik deşikliğimizden.. Kinsiz.
Gözlerimiz vardı ya bizim.
Hani o yeşile çalan gök-gök gözlerimiz
Tanrılar yedi eledi onları bebelerinden
Kara çığlıklarımızı sevdik yıllarca
Yıllardır ölümü bekledik,
Ha geldi, ha gelecek diye.
Hani aşk doğar ya güpegündüz sahilden
Hani sevgi vardır ölüm vardır doyamadığımız bir türlü
Bir türlü kazanamadığımız kavgalar vardır ya
İşte bir güz sabahı ektik tanrı ellerine onu
Bekleriz bir gün çalar kapımızı mutluluk
ve zafer
Geri gelir, geri gelir diye.
Son çağrımı duy ey yolunu beklediğim
Babil’e geleceğim bir yaz günü göklerden
Gel gayri gül demetle tüm bahçelerden
Bir müjde ver kavgalarımızın zaferlerinden..
(1964)
BAŞA DÖN
Gün batısı insanları bahtsız,
Gün batısı insanları,
Ha desen ağlayacak...
Nasılsa biter bir gün
Nasırı horlayan duygular...
Ve gün batısında insanlar yalnız,
Tarlalar öksüz kalmayacak...
Gün batıda, erken ışır gün sabahları,
Nice ejderhalar bile erken uyanır,
En güzeline koşmak için umutların...
Bir masal,
Bir öykü,
Bir varoluş
Ve bir çırpınış ki seslerin en kutsalı
Var olmak adına kurulmuş...
Gün batısında, günler ağlamaklı,
Insanlar bir garip..
Ha desen ağlayacak,
Ama gün ışır az sonra,
Uyanmamış kalmayacak.
BAŞA DÖN
yaşamak sizlerin olduğu gibi,
ölüm çok bile bize...
gök soludu, bulut ağladı siz düştünüz ayaklarıma
bir mavi evren gibi göründünüz varlıklarıma
sabahı - akşam ettiniz,
sanki pranga düğümü,
bilmem şafakta görmez mi öldüğümü
yoksa koşmaz mısınız yankılarıma...
gök solusa,
bulut ağlasa, ellerinizden öperim diyecektim..
alın terinizi, göz nurunuzu tüketseler,
ve bunca umutlarınızı bekletseler bile ağlamayın
gözün alabildiğince koca evren sizin ama...
BU KADAR YÜCELİKLERE,
BİR TEK TANRI HÜKMEDER DİYECEKTİM.
BAŞA DÖN
yarın yokum
yarın yarım kalmış dudağımda şarkılar
sen içebildiğince özlemi yudumla,
ben seni içeceğim bütün susuzluğumla,
kahrolsun yalnızlıklar...
uzaklardayım, açım susuzum,
uzakların insanı yabancı,
aşım soframdan uzak,
ekmeğim acı...
Yarın yokum
yarın yarım kalmış soframda ekmeğin
boş yürekle bekleme beni hiç,
aç karnımla seni ben bekleyeceğim..
BAŞA DÖN
bak sevgili,
ben öleceğim, sen sağ kalacaksın.
borçlarımı, kuruşu-kuruşuna verecek,
alacaklarımı santimi-santimine alacaksın..
beni sever-sayar diye aldım seni,
cansın-kansın diye bastım bağrıma,
ve yıllar var ki bu dinmez ağrıma,
benden sonsuza kalan evrene saldım seni..
bak sevgili,
beni gördüğünde ölmüş olacağım çoktan,
kemiğimi kurtlar kemirmiş olacak belki,
sen leşimi kokacaksın uzaktan...
beni yabanlar beslemiş yıllar-yılı,
anam yerine onlar emzirmiş,
nice okyanus yüklü gemiler acılarımla ortak,
sevmesem olmuyor, sevsem bir türlü
bir çıkmazda, bir çukurdayım,
kim bilir sonum ne olacak...
bak sevgili,
ben öleceğim, sen sağ kalacaksın,
borçlarımı kuruşu kuruşuna verecek,
alacaklarımı milimi-milimine alacaksın,
dinle sevgili,
canevimden vuracaklar beni, bir olmaz yerimden
borcum yoktu, ama soracaklar
belki seninle başlayacaklar o bitmemiş kavgaya
yeniden başlayacak kıyamet, benim bittiğim yerden
ben eğitmen memed oğlu, kendini bilmez,
ben, beni sever gibi görünenlere küskünüm.
ben aydınım, aldatmayı, satmayı bilmez,
ben eğitmenin oğlu. kişiliğime düşkünüm..
Ötenin insanları beni satmaya çalışır,
yaralıyım, yaram kurur irine alışır...
ben şölenlerde şerefine içilen mezeyim,
ben anadolunun garip çocuğu, garip ozanı
ölü eğitmenin, ölü oğlu, halen taptazeyim...
BAŞA DÖN
Benim deyip, senin deyip, onun deyip,
Ağlaşıp sevdiğimiz,
Anlaşıp saydığımız
Nice saygı yaratmışız bir bilseniz,
Tam dört köşe
Bir gün gelip,
Bir gün olup,
Bir gün
Ben böyle bir masada,
Ben şöyle dört köşe bir masada,
Doyasıya ağlayamıyorum,
Ve dağlayamıyorum bu yüreği...
Dört köşe bir mertlik yüreğimde,
Ve kutsal bir inanç ki,
adını bilmediğim,
önünde eğilemediğim bir ozan,
“Yerde taş idim alan olmadı,
Alıp da haksıza çalan olmadı" diye,
Ver yansın ağlar başucumda..
Ve biz,
Kadere inanmış bizler,
çürük çarık demişiz,
allı-pullu demişiz.
ve çirkini,
haksızı sevmişiz..
Ben sevmiyorum bunca çirkini, var mı yan bakan
Ayıp değil, sevap da değil
Sevmiyorum işte...
Sabah,
Akşam
Ve gece..
Bizi bağlasalar bir iyice
Kopmayız biliyorum...
BAŞA DÖN
seni yaşamayana şair demiyorum artık ben,
ben de değilim, biliyorsun,
en gerçek duygumsun, en fakir aşımsın, ekmeğim,
ve benim hiçbir şeyim değil, her şeyimsin...
evde başvurduğum kapı, tuttuğum her şey.
gökte düşen yıldızım,
kaynayan aşım, ocakta fokur-fokur,
tarlada, en sıcak günümde suyumsun,
içimden çıkmayan en güzel huyum, huyumsun.
attığım her adım, seni anlatır.
her kavgamın başında sen varsın.
sana tutsak hayatimin, en güzeli, en çirkinisin,
yedi yıl benden çektiğin yeter diyemem,
sanki dün gördüm seni,
bugün aç karnıma giren,
beni öldüren sancı gibisin...
ezilmişliğimiz, susmuşluğumuz, en ağır saplantı yüreğime
horlanmışım, çalınmış duygularım,
dört köşe masalarda sana susamışım,
seni vurdu durmadan nabzımın atışları,
sende başladı gözümün sevdiği renkler
sen doğalı içime, başka tüter oldu duman,
çiçekler başka açar oldu,
kuşların ötmesi başka türlü,
ekmeğin kokusu ve kutsallığı
hayatın akışı durmadan,
ben sevgime su katamam.
ben yüreğimle sevmedim yıllar boyu,
beni cepleriyle bağladı insanlar,
dünyanın ve insanların kahpece dönmesi eritti duygularımı
ben sana tutkun aç karnım sofralara,
zehir kusan özlemine kapılmışım,
ciğerime işlemiş açlığın,
ben sana aldanmışım.
ben sensiz de olurum,
ne varki ekmek kutsal...
sen de kutsalsın ekmekten yana..
tuttuğum her şeyimsin, gördüğüm her şey,
soluduğum, yaşayamadığım dünyamsın inan,
kelimeler yetersiz,
ekmek kavgamı
ve seni anlatamam..
BAŞA DÖN
koşmalar çektim, koşulu gözlerime
inatlar diklendi içimde
susmak suçluluğunu, suratıma sustaladılar
bir dolu dizginim ki gider ayak
beni yaşayamadığım evrene yolladılar.
biri öykümle öykünür
biri şiirimle dinlenir durmadan
bir kurşun ki sevmediğim kadar sıcak
yüreğimde insanca sevmek tutkusu,
gözlerimde perde perdedir yaşamak.
gün doğar benim doğduğum gibi sabahları
bir kartpostalcasına tüm insanlar
gün doğduğuna, ay aydınlandığına pişmandır
bu durgunluğun sancısını çekerim bunca yıl
bu, beni eriten, yok eden düşmandır.
koşmalar çekeli koşulu gözlerime
isyancıdır içimde, bin bir inat
susmak suçluluğunu, suratıma sustaladılar
bir dolu dizginim ki gider ayak
yaşamadığım bir evrene postaladılar..
BAŞA DÖN
ve içim,
ve gökyüzü, ve cehennem
bir daha yalnızlığa yorgun
ben yabancı aşamalardayım
çağlar boyu yalnızım,
bilmezsiniz...
ve siz.
ve bana yüklü keder ve deniz
kaçıncı kıyamet içimdeki
patlar yalnızlığıma inat
büyüklüğüm diz boyu,
görmezsiniz.
ve kin,
ve elleriniz yürürken, ve gözleriniz
müjdemi versin gökyüzü yoksa ağlarım
ayağıma dolaşmasın gölgeler
gözlerimin yaşı sel boyu
silmezsiniz..
uyanınca büyür gözler
küçüklüğüm diz boyu görmezsiniz.
nice çağ gelir, yıkılır ayaklarıma
ve göklerde bir üçüncü tufan,
biliyorum sancılardan ölmezsiniz..
BAŞA DÖN
yalnızlığa yabancıyım, yorgunum uzaklara
özlem benim işim değil, çekemiyorum..
zehir zehirlemiyor, sıkıntı sıkmıyor beni
bir hançer ki bağrımda yıllardır sökemiyorum..
ekmek gibi yediğim, su gibi içtiğim.
taptığım, sevdiğim, yönünü yön seçtiğim
unutma beni ey dost bildiğim
dert doldum bunca yıl dökemiyorum..
BAŞA DÖN
bir gün gelir ölümlerin cümlesine meydan okurum
gün gelir en çaresiz kişi örneği
sokak başlarına dikilirim, görmezsiniz..
ellerimle taşısam tüm mevsimleri ayaklarınıza,
ben ölsem hıncımdan, yıkılsa dünya başıma
siz ölmezsiniz..
kapansa dizlerime zaman aldırmazdım
hiçe sayardım özgürlüğü sevileri
kıyasıya bir şamatanın kucağına ittiniz gölgemi
ve arkasında bunca zulüm, bunca keder
ne perdeler yıkıldı, ne bitti trajediler..
hep gülen olsun isterim, hep şakıyan
bu zulümler niye, bu haykırışlar durmadan
zamanı durdursa diyorum bir saat, bir takvim
sonra güçlü bir yumruk günahkar ellere
hey ölüm! sende kaldı tüm emellerim..
bir gün gelir ölümlerin cümlesi diz çökmüş önümde
gün gelir hiç umulmadık bir şarkı olurum
gün gelir yaşanmamış tüm mutluluklar sarmış benliğimi,
zamana güçlü bir yumruk arkasından
ve göreceksiniz bir gün tunçtan bir heykel gibi sere
serpeliğimi, mutlu serseliğimi...
gün gelir meydan okurum ölümlerin cümlesine
gün gelir en mutsuz kişi örneği
yanıbaşınıza dikilirim, görmezsiniz..
gözlerim ışıl ışıl tüm mevsimler ayaklarınızda,
yırtınsam hıncımdan, yıkılsa evren başıma
biliyorum, siz ölmezsiniz...
BAŞA DÖN
beni kavga çağlarıma iten güç kalmadı içimde
birden yüzyıllarca yaşamış gibiyim.
ağlatma mazlumları yüce tanrım
ağlamaya alışık değilim.,
damarlarımda dursa kan, durmuyor zaman
acılarım ezgilerim kelepçe oldu bileklerime
ve yalnızlığın en korkuncunca ağardı saçlarım
bilmem değer mi çektiklerime..
ölümü düşünse yalancı oluyor insan
ha doğdu, ha ölecek düşünse
bir inansam ölmeyeceğime, bir inansam
ayrılacağım aklıma gelmese..
beni o çocuk çağlarıma iten güç kalmadı içimde
zaman o zaman değil, ben eski ben değilim
güldür mazlumları be yüce tanrım
biliyorsun işte ağlamaya alışık değilim..
BAŞA DÖN
öleceğim ya bir gün
bir güzel ağlayacaklar arkamdam
sekizgen bir mezara koyacaklar beni sonra
üstümde tonlarca toprak ve dünya
ağlayacağım.
kara haber ya, tez gelir evime
dostlar dövüne,
gülen yüzler sevine
tümünü bağrıma basacağım...
sonra güzel ve körpe kadınlar geçecek
üstümden
ezildiğime değil,
bu çağda öldüğüme yanacağım.
BAŞA DÖN
renkler benim, çiçekler güzellikler benim,
bu coşkuma dost-ortak olanlar beri gelsin
bir renk cümbüşü, yapraklar örmüş evrenimi
bu yüceliğe uydu-peyk olanlar beri gelsin.
sevgili özlenir, yurt aranır, anı anımsanır
tanıyanla tanınır, ağlayanla ağlanır
kimi gülen yüze yalan söze aldanır
alnı açık, yüzü pak olanlar beri gelsin..
icten bağlıyım sevenlere delice aşığım
renkli potalarda aşk çemberi karanlığa ışığım
seven insanları bağlayan kutsal sarmaşığım
sevgiye yürek, koşuya ayak olanlar beri gelsin
beri gelsin sevdiklerim, sevmediklerim
sonsuz evrende bildiklerim-bilmediklerim
sevgi seli olup aksın beklediklerim
derde derman, yarıya dayak olanlar beri gelsin..
beri gelsin yükselim seni sevenler
sarsınlar bir bir sevenler-sevmeyenler
sabır yükü ile nice dost bekleyenler
özü aydın tözü parlak olanlar beri gelsin..
BAŞA DÖN
ne dağlar, ne dorukları uzayın,
gönlümden koparamaz aşk zincirini
desem ki sevsem gönülden birini
alsam, bassam bağrıma can-ı yürekten
katlansam katlanmaz acılara
çalsam tüm mutluluğu felekten,
güler miyim ağlar mıyım bilmiyorum..
bir de dostluğa uzanabilsem
bir sevecen, bir cana yakın olabilsem
sevse-sarsa sayısız dost elleri
kucaklasam evreni
tutsam tüm dost ellerden
mutlu muyum, mutsuz muyum bilmiyorum..
gonca-gül dersem gönül bağlarından,
bitmez bir koşuya salsam yüreğimi
yüce aşklar örsem can bağlarımdan
kan yerine coşku,
su yerine sevgi akitsam damarlarımdan
sever miyim, sevmez miyim bilmiyorum.
bilmiyorum bu sevdanın bir düş olduğunu
kara cahilim, bilgisiz ve eksiğim
yüce erdemler nedir bilmiyorum..,
ne bu akış biter, ne akan durulur
sevgi düzeninde nice aşklar kurulur
seven ölür, sevilen vurulur.
sonlu muyum sonsuz muyum bilmiyorum.,
BAŞA DÖN
bu viran bahçede kimbilir
ne zaman açar bir gül,
ne zaman uçar umut taşıyan kuşlar
aldırmasam deli olacağım,
inanın ayrılık ölüm gibidir.
uzaklarda açılmış iki el kim bilir
ne zaman varır Tanrı'ya duası
ne zaman tükenir kimbilir bu hayat
bir şusuş ki hiç konuşmamış gibi,
ayaklarım hiç yürümemiş gibidir...
kimbilir, kimden kime kalmış
sevgiden yana yoksul yürekler
ne sevgi kokar bu bahçedeki gül
ne de erken açar burada çiçekler
sanki yolculuğu yeni bitmiş asker gibidir..
falcıya inansam çoktan ölmüş olmalıyım
sevdiklerimi düşünmesem bir
meltem gibi bir soluk esmese güneyden
sorulmadı, memnun muyum, değil miyim halimden,
aklım sana, gönlüm sılaya tutkun gibidir..
bu viran bahçede bir gün,
kimbilir belki on, belki bir
kelebek uçar, gül açabilir.
aldırmasam deli olacağım,
ama UMUT, bin yaşamak gibidir..
BAŞA DÖN
her sey sana yazdığım gibi, kârlısı yok bu dünyada
herkes denk verdiğine, zararlısı yok bu dünyada,
aşk yaşasalarda bunca Leylâlar, Mecnunlar,
benim gibi vurgunu, yaralısı yok bu dünyada...
kutsal kaynaktan gelen bir ince dereyim,
göster doruklarını sevginin sana ereyim.
tanrının kıskandığı bir avuç toprak,
sen iste yeterki canımı vereyim...
kaynağım sonsuz suyum nicedir benim.
sevgi dolu yüreğim incedir benim,
güzel ne varsa hepsine taptım ben,
içim karalarla dolu, günüm gecedir benim...
bu kıraç topraklarda gül-gonca bitmez derdim,
oysa, ne güller, ne goncalar yeşermiş,
tanrım! yaşam uzun, mutluluk kısa derdim,
oysa, yaşamın başladığı yerde mutluluk bitermiş,
BAŞA DÖN
sal umudu dağlara taşlara
bırak ne varsa elinden avucundan,
ne varsa tümden ırasınlar senden,
sevgi dolu selamlara salla başını
bu yüceliğe bir merhaba da benden..
dal kırılsa, fidanlar kurusa da,
bulunur yoz toprakta bir avuç tohum
bir damla suda yeşerecek yaprak
sen uzay dolu bakışlara salla başını
umut üretir, çatlasa da bu toprak..
ver kendini delişmen düşlere
al başını, çık dağlara delişmence
kuruyan fidan, kırılan umut ve çatlayan
toprak
ta uzaklardan el sallayarak
mutluluk taşıyacak, zamanı gelince...
BAŞA DÖN